Gün geçmiyor ki şiddet haberleri çıkmasın, hele ki kadına yönelik olan psikolojik ve fiziksel şiddet. Kadın olmak tek başına yetiyor aslında şiddet uygulayan için. Yoksa ne avukat olması, ne hakim olması ne de ev hanımı olması fark etmiyor. Aslında uygulayan içinde bir ayrım yok. Ne polis olması, ne komiser olması, ne eğitimli olması ne de eğitimsiz olması… bu listesinin bir sonu yok. Çünkü şiddetin bir mazereti yok aslında.
Her ne kadar psikolojik bir temeli olsa da, günlük hayatımızda artık bir rutine dönüşmeye başladı bu şiddet olayları. Evde otururken, çalışırken, alışveriş yaparken, eğlenirken, gezerken… her yerde şiddet şiddet. Son günlerde ses getiren avukat meslektaşa yapılan şiddet olayında da yaşandığı gibi, BU İŞİN EVVELİYATI VAR!!!
Fotoğraf ve Haber Kaynağı Odatv https://odatv.com/burada-cok-avukat-dovduk-sizi-de-dovelim-mi-04091831.html
Avukat olmanın, hukukçu olmanın bir farkının olmadığını gördük son olayda. Çünkü karşısındaki kadındı. Hukuksal düzenlemeler yapsak ta, cezaları bir kat, iki kat arttırsak ta sonuç hep aynı. Ceza olayı çözmüyor demek ki. Cezaların miktarları bir noktaya kadar caydırıcı oluyor. Çözüm, doğumdan itibaren insanlara öğretilmesi gereken, “kimseye zarar veremezsin” “acı çektirmeye hakkın yok” inancında yatıyor aslında. Bu temelden sonra başlıyor, karakterin inşaası.
Türk Ceza Kanununda ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair kanunlarla yapılan düzenlemelerle korumaya çalışıyoruz şiddet mağdurlarını. En başta da kadınları. Haklarını öğretmek gerekiyor öncelikli olarak. Medya yoluyla, konferanslarla, duyurularla… Her şeyden önce, şiddeti kabul etmek zorunda olmadıklarını ve mağdur olduklarında susmamaları gerektiği yönünde cesaretlendirmek gerekiyor . İnsan onuruna yapılan en önemli saldırıdır şiddet. İnsanın kendisine karşı en önemli görevidir onurunu korumak. O zaman gidilecek yolda belli sonuçta belli aslında; avukat ta olsak, her şeyden önce kadın ve insanız…